Bazen hepimizin içinde fırtınalar kopar, büyük küçük pek çok sorunla baş etmeye çalışırız. Kimimiz başarıyla üstünden gelir sorunların, kimimiz ise o sorunların içinde kaybolur, dış dünyadan tamamen soyutlamaya başlarız kendimizi. Hatta kendi hayatımıza yabancılaşır, uzaklaşırız. Anlaşılmayı bekleriz. Ancak bizim gördüğümüzü bir başkası göremez. Ne arkadaşlarımız, ne ailemiz, ne sevgilimiz ne de eşimiz. Tek başımıza mücadele etmeye çalışırız. Belki önemsiz bir meseledir içimizde büyüttüğümüz o sorun. Ne fark eder ki? İçimizi kemiren, huzursuz eden bir mesele ne kadar önemsiz olabilir? Her zaman normal olmaya çalışıp, normal olmaya özendiğimiz için bir an önce kendimizi iyileştirmek isteriz. Oysa beynimize kodlanmış “normalleşme” kavramını sözlüklerimizden çıkarsaydık ve “normal olmama” durumunu bir hastalık olarak görmeseydik hepimiz çok akıllı deliler olarak mutlu yaşardık.
İşte böyle normal olmaya çabalayan bir adamın öyküsünü ve içinde bulunduğu çıkmazı gözler önüne seren Fransız yapımı “Skhizein” (91 cm uzakta) kısa metraj film, çarpıcı gerçekleri 13 dakikada yüzümüze vurup, bizleri içsel yolculuğa çıkarır.
“Her zaman böyle değildim.
Yani önceden normaldim.”
Filmimizin ana karakteri Henry, söze bu cümlelerle başlar. Bunları bir psikoloğa anlatır ve devam eder. Eskiden normal bir hayatı olduğunu, bir gün 150 tonluk bir meteroun ona çarparak bu hale getirdiğini söyler. O anlatırken biz de hikayeyi Henry’nin gözünden izlemeye başlarız.
Evinde temizlik yaptığı bir akşam hızla meteor yaklaşır, Henry pencereye çıkar ve bir anda bum… Sessizce ama bir o kadar derinden çarpar meteor. Sadece iki şey hasar görmüştür. Karşı binanın çatısındaki anten ve Henry. Anten kırılmıştır, Henry ise artık kendi hayatına tam 91 cm uzaktadır. Telefonu açmak için 91 cm uzakta durmak zorundadır, kapının kolunu tutmak için 91 cm uzakta durmalıdır, pencereden bakarken, sandalyeye otururken, tuvaleti kullanırken…
Psikoloğun; “Yani sonuçta gerçekte bir hasar yok değil mi?” sorusuyla, Henry ve biz çılgına döneriz. Çünkü psikolog onun problemini görmezden gelmiştir.
Henry evde her şeyi kontrol altına almaya başlar. Kendi eksenini adeta hesaplar ve 91 cm uzaklığa uyum sağlar. Yalnızken bu duruma organize olabilmiştir. Ancak işe gittiğinde bu uyum yerini, zihninde bir kaosa bırakır. Henry sadece olması gereken yerde olabilmek ister. İşten, ailesinden uzaklaşmaya başlar, iyice yalnızlığa gömülür. Kimse onun kendi hayatına uzaktan bakmasını fark edemez. Bu durumu düzeltmek için bir meteorun daha çarpmasını bekler ve hatta meteorun peşine düşer. Sonunda başarmıştır, meteor çarpar!
Henry hayatına 91 cm uzakta ve artık 75 cm aşağısındadır. Ekseni tamamen “normalden” uzaklaşmıştır. Kendi içinde kurduğu düzen yıkılmıştır. Soluğu psikoloğun yanında alır ve ona durumu anlatır. Ancak psikolog yine gerçekte bir hasar yok değil mi diye geçiştirir.
Henry karşı binanın çatısındaki kırık antene bakar. Anten o sırada tamamen kırılır ve düşer. Henry gibi… Henry’nin gerçekle son bağlantısı olan anten de gitmiştir.
“Aklınız ve mantığınızın çatışması içinde kaybolmuş,
Kendinizi deli gibi hissediyorsunuz.
Az olmuş, çok olmuş ne fark eder ki
Asıl yerinizden kaç santim kaymış olduğunuzu bilmenin
Ne yararı var ki artık?
Emin olduğum bir şey varsa o da
Nerede olduğum beni o kadar da rahatsız etmiyor artık.
Artık değil… Buradayım. Burada.” Diyerek izleyiciye seslenir ve sonra kendi zihnindeki karanlıkta kaybolur. Her şey kendi kafasında bir kurmacadır aslında. Aklının ona bir oyunudur. Henry bu oyunu kaybetmiştir.
…
Bu hayattaki en büyük şansımız dünyaya gelmiş olmak. En büyük başarımız doğmuş olmak. Önemli olan tek mesele; bu hayatın BİZE verildiğinin farkına varmak. Henry bunu fark edemedi. Normal olmaya çabaladıkça daha da hasar gördü.
Onun hayatını izlerken kendi hayatımızı sorgulamışızdır. Kendi hayatımıza ne kadar yakınız? Hayatımızın ipleri kimin ellerinde? Dayatılan kurallar, yapamayacağımızdan fazla beklentiler, kendimiz yerine kendimizden başka herkesi memnun etme kaygısı… Bırakın bunları artık. Yüklerinizden kurtulun ve ondan sonra sorun kendinize:
Kendi hayatıma artık uzak mıyım?
…